Savaşta Medya’nın Tutumu
Bilindiği
üzere günümüz dünyasının en önemli beşeri teknolojik kazanımlardan biri ve
kitlesel bilgilendirme aracı medyadır. Medya, dünyada muhataplarının
gereksinimlerine göre baş döndürücü bir hızla ve sürekli gelişmektedir. Günümüzde
medya artık tüm coğrafi sınırları ortadan kaldıracak ve milyarlarca insanı
birbiriyle bütünleştirecek kadar gelişmiş ve gelişmektedir.
Medyada mesajların intikal ettirilmesi kamuoyunu şekillendirmede ve yönlendirmede önemli rol ifa ediyor. Medya türlü haber ve bilgileri toplayarak halk arasında ve çeşitli sosyal alanlarda gereken bilgilendirmeyi gerçekleştiriyor ve istediği konuları cazip hale getirirken, bazı meselelere daha fazla öncelik ve daha çok zaruret kazandırıyor.
Medyada mesajların intikal ettirilmesi kamuoyunu şekillendirmede ve yönlendirmede önemli rol ifa ediyor. Medya türlü haber ve bilgileri toplayarak halk arasında ve çeşitli sosyal alanlarda gereken bilgilendirmeyi gerçekleştiriyor ve istediği konuları cazip hale getirirken, bazı meselelere daha fazla öncelik ve daha çok zaruret kazandırıyor.
Kanadalı düşünür Mareşal Mc Luhan bir makalesinde şöyle
yazıyor:
Gelecekte yaşanacak savaşlar askeri teçhizat ve savaş sahalarında olmayacak. Bu savaşlar kitle iletişim araçları insanlara telkin ettikleri telakkiler yüzünden patlak verecek.
Ve bugün günümüz dünyasının şahit olduğu bir gerçektir. Medya krizlerin üretilmesinde, kontrol altına alınmasında anahtar rol ifa ediyor. Medya türlü yöntemlerle hedef kitlelerin kafasını hâkim sınıfın istek ve hedefleri doğrultusunda şekillendirerek yönlendiriyor.
Gelecekte yaşanacak savaşlar askeri teçhizat ve savaş sahalarında olmayacak. Bu savaşlar kitle iletişim araçları insanlara telkin ettikleri telakkiler yüzünden patlak verecek.
Ve bugün günümüz dünyasının şahit olduğu bir gerçektir. Medya krizlerin üretilmesinde, kontrol altına alınmasında anahtar rol ifa ediyor. Medya türlü yöntemlerle hedef kitlelerin kafasını hâkim sınıfın istek ve hedefleri doğrultusunda şekillendirerek yönlendiriyor.
Medyanın Vietnam
Savaşındaki rolü
Vietnam Savaşı pek çok insanın zannettiği gibi dünyanın bir
kenarında geçen izole bir savaş değildi. Vietnam’da, gerçekte ne olduğu ile
televizyon ve gazeteler aracılığıyla ABD halkına gösterilenler arasında çok
önemli farklılıklar vardı. Medyanın sansasyon etkisi ve haberleri seçiş tarzı,
ABD halkının savaş algılayış biçimi üzerinde önemli etkiler yaptı.
1960'lı ve 1970'li yıllarda yaşanan Amerika ve
müttefiklerinin yenilgisi ile sonuçlanan Vietnam savaşında politikacılar bu
yenilgiden medyayı sorumlu tutmuştu. Batılı politikacılara göre medya o dönemde
kamuoyunu etkileyerek Amerika'nın güneydoğu Asya'ya yönelik politikalarını
desteklemelerini engelledi. Aslında böyle bir sonuca ulaşmanın sebebini TV
yayınlarının geniş çapta mümkün olmasını sağlayan teknolojik ilerlemelerde
aramak gerekir. Amerika ve müttefikleri Vietnam savaşına bulaştıkları günlerde
Amerika'da hemen hemen her evde bir televizyon makinesi bulunuyordu ve yine
savaşla ilgili haber hazırlamak gazeteciler için çok kolaylaşmıştı. Medyanın Vietnam Savaşına bir diğer etkisi de
haber bülteni süresinin 15 dakikadan yarım saate çıkması ile Amerikan
ordusunun Vietnam'da ki operasyonlarının detayını yayınlamayı mümkün hale
getirmesiydi. Bu yüzden Amerika'da oturma odasında oturan ve TV kanallarını
izleyen Amerikan halkı haber bültenlerinden savaşla ilgili en korkunç sahnelere
şahit oluyordu. Gerçekte bu görüntülerin çok çabuk Amerika'ya ulaşması ve
korkunç olması çok etkili oldu. Ayrıca halk savaşın giderlerinden haberdar
olmaya başladı ve artık savaşın doğurduğu zararlara ve bedellere katlanmak
istemiyordu.
Ancak Amerika'nın Vietnam savaşında yenilmesi
Amerikalı askeri ve siyasi liderleri hiç mi hiç etkilemedi. Bu zümre sanki
medya bu savaşı kaybetmiş gibi davranıyordu. Bundan sonra Amerika medya
politikalarını gözden geçirmeye başladı ve bağımsız gazetecilerin savaş
bölgelerine girmelerini engelledi.
Körfez Savaşı’nda Medya
1990
yılının Ağustos ayında Irak'ın Kuveyt'e girmesiyle birlikte ortaya çıkan
gerginlik, 1991 yılının Ocak ayında başta ABD olmak üzere, İngiltere, Fransa,
Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve Suriye’den oluşan ana koalisyon ortaklarının
lrak'a müdahalesi ile savaşa dönüşmüş ve Körfez Savaşı olarak anılan bu savaş
1991 senesinin Mart ayında Irak'ın yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Haberlerin
tarihte ilk defa Amerikan kaynaklı ve yoğun biçimde uydu bağlantılarını
kullanan CNN (Cable News Network) televizyonu tarafından eş anlı olarak
verildiği Körfez Savaşı medya çalışmaları alanında önemli bir yere sahiptir.
Haberlerin ilk kez eş anlı (canlı) olarak iletilmesinin yanı sıra Körfez Savaşı
bilgisayarlar ve akıllı bombalar (smart bombs) ile savaşılan belki de 'ilk
gerçek yüksek teknoloji savaşı' olarak tarihe geçmiştir.
Koalisyon
güçlerinin karşısındaki tarafın gösterilmemesi: Liebes'e göre Körfez Savaşı bir
savaşın karşı taraf gösterilmeden nasıl medyada yer alabileceğinin klasik bir
örneğini teşkil eder. Savaş başlamadan önceki aylarda, televizyon izleyicileri
Bağdat'taki yiyecek sıkıntıları, Irak tarafından tutulan Avrupalı rehineler
gibi konulan televizyondan izleyebildiIer. Ancak savaş başladığı zaman
Saddam'ın kötülüğün sembolü olarak temsilinin dışında karşı taraf medyada yer
almamaya başladı. Kara savaşı sırasında Irak askerlerinin çölde teslim olması
ve hava akımları sırasında Irak askerlerinin sığınağının bombalanması gibi bir
iki istisna olay dışında, haftalarca süren savaş boyunca yalnızca yanan petrol
kuyuları ve petrole bulanmış kuşlar düşmanın eylemleri olarak medyada yer aldı.
Philip
Taylor bir şekilde koalisyonun 'kontrol edilen bir enformasyon ortamı'
yaratmasıyla, basitçe neyin enformasyon neyin propaganda olduğunun ayırt
edilmesinin imkansızlaştığını iddia etmiştir. Taylor çalışmasında, koalisyonun
birleşmiş askeri güçleri tarafından Saddam Hüseyin'in rejimine karşı verilen
savaşın kendisi ve medya tarafından gösterilen savaş şeklinde iki savaşın
olduğu sonucuna varmıştır.
Daha
önceki savaşlarda muhabirlerin geçtikleri haberleri ve gönderdikleri görüntü
kasetleriyle izleyicileri bilgilendiren medya kuruluşları tarihte ilk kez bir
savaşı canlı yayın olarak evimizin içine kadar taşımış oldu. Eskiden kriz
dönemlerinde kapalı kapılar ardında yapılan politikaya ait pazarlıklar, Saddam
yönetiminin yarattığı ‘rehineler krizinde’ olduğu gibi televizyon ekranlarında
kamuoyunun bilgisi dahilinde yapılmaya başlandı. Hatta ABD Başkanı Bush ve
komutanlarının bile en son çatışmalar hakkındaki bilgileri medyaya, özellikle
de CNN’e dayanarak verdikleri gözleniyordu. Dönemin Irak lideri Saddam’ın da
savaşı CNN’ den takip ettiği söyleniyordu.
Bunların
yanında, medyanın Körfez Savaşını temsilinde, eleştirel görüşlere yer vermeme
eğilimi görülmüştür. Krizin ilk haftalarından sonra medya, savaş karşıtı
hareketlere ve eleştirel uluslararası siyaset uzmanlarının görüşlerine yer
vermemiştir. Görüşlerine yer verilen kişiler Orta Doğu konusunda uzman
oldukları varsayılan ancak Arapların yalnızca güç kullanmaktan anlayan insanlar
olduğunu, şiddetin ve gaddarlığın Arap uygarlığının bir parçası olduğunu
söyleyen yorumculardan oluşmaktaydı.
Körfez
Savaşı’nı izleyen yaklaşık 1400 medya mensubu haberlerini kendi ülkelerine
geçmekte her türlü teknolojik olanağa da sahipti. . Savaşın başından sonuna
kadar televizyon aracılığıyla canlı yayın bağlantıları yapıldı. Gazeteciler
haberlerini anında modemlerle uydu aracılığıyla ve fakslarla ABD ve diğer
ülkelerde mensubu oldukları yayın kuruluşuna geçtiler.
Sunulan enformasyon
Medya savaşında yeni yeni ortaya çıkan
fenomenlerden biri ise aylar öncesinden Pentagon'da eğitim gören yeni bir
gazeteci versiyonunun türemesiydi. Bu gazeteciler savaş başladığında askeri
birliklerin eşliğinde savaş arenasına katıldı ve Pentagon'un onlar için
hazırladığı 12 sayfalık talimat çerçevesinde savaştan haber ve görüntü
hazırlamaya başladı. Bu gazetecilerin sayısı 500'ü aşkındı ve genellikle de
BBC, CNN ve Foxnews kanallarında çalışan gazetecilerdi. Bu gazeteciler
refakatçi gazeteciler olarak adlandırıldılar. Refakatçi gazetecilerden başka da bin kadar gazeteci
Arabistan, Kuveyt ve Irak'ta konuşlandırıldı. Bunlar da Pentagon'un talimatına
göre haber ve rapor hazırlıyordu. Aslında bu yöntem, Amerika'nın Vietnam savaşı
sırasında medyanın icraatından çıkardığı dersin bir sonucuydu.
Medyadan
beklenen, medyanın yapamayacağı ve yapabileceği, yapmak istediği veya
istemediğinin dikkatlice gözden geçirilerek incelenmesi ve açıklığa
kavuşturulması gerekir. İzleyicilerin medyadan beklediği tamamiye izleyicinin sosyo-külturel ve
sınıfsal kimliği ve
dolayısıyla psiko-ideolojik
durumuna göre değişir.
Bazı izleyiciler bilinçli veya
bilinçsiz olarak “düşman” olarak gördüğü tarafın kayıplar verdiğini duymak ister ve bunu duyduğunda kendi
takımı gol atmış gibi
büyük bir doyuma
ulaşır. Bazıları savaş gibi farkli ve dramatik bir olayın heyecanını savaş görüntüleriyle yaşamak ister. Bazıları “ne
oluyor” merakıyla savaş haberlerine odaklanır. Bazıları maç seyretmeyi tercih eder. Elbette izleyicilerin beklentilerinin
hiçbir anlamı yoktur, çünkü savaşın koşullarını ve medyanın neyi ve nasıl haber yapacağını kontrol edemezler. Sonunda,
beklentileri ne olursa olsun, kendilerine paketlenmiş olarak sunulan savaş haberi hamburgerini yer ve hazmederler.
Medyanın savaş haberiyle ilgili ne yapabileceği ve
yaptığı ancak medyanın gücüyle orantılıdır. Medyanın cepheden ve cephe gerisinden sunacağı haberler doğal
olarak medyanın profesyonel ideolojilerine
ve savaşla ilgili olarak
her medyanın tuttuğu tarafı “yansız şekilde” nasıl sunduğuna
bağlıdır. Fakat medya ne kadar güçlü olursa olsun, savaşla ilgili olarak egemen taraf daima ordudur.
Dolayısıyla medya endüstrileri savaştaki orduların onlara sağladığı olanaklar çerçevesi içinde harekete etmek zorundadırlar. Bu
çerçevenin dışına çıkan medya er geç ordu tarafından bir şekilde cezalandırılır. Elbette en iyi ceza
haber kaynağını kesmektir.
Kaynakça:
İrfan Erdoğan, Makaleler 1, Savaş ve Medya
Aslı Özkaya, Medya ve Körfez Savaşı
Nejdet Atabek, Vietnam Savaşı ve Medya
Irib World Service, Siyasi makaleler