7 Ocak 2017 Cumartesi

Savaşta Medya’nın Tutumu

            Bilindiği üzere günümüz dünyasının en önemli beşeri teknolojik kazanımlardan biri ve kitlesel bilgilendirme aracı medyadır. Medya, dünyada muhataplarının gereksinimlerine göre baş döndürücü bir hızla ve sürekli gelişmektedir. Günümüzde medya artık tüm coğrafi sınırları ortadan kaldıracak ve milyarlarca insanı birbiriyle bütünleştirecek kadar gelişmiş ve gelişmektedir.
Medyada mesajların intikal ettirilmesi kamuoyunu şekillendirmede ve yönlendirmede önemli rol ifa ediyor. Medya türlü haber ve bilgileri toplayarak halk arasında ve çeşitli sosyal alanlarda gereken bilgilendirmeyi gerçekleştiriyor ve istediği konuları cazip hale getirirken, bazı meselelere daha fazla öncelik ve daha çok zaruret kazandırıyor.

Kanadalı düşünür Mareşal Mc Luhan bir makalesinde şöyle yazıyor:
Gelecekte yaşanacak savaşlar askeri teçhizat ve savaş sahalarında olmayacak. Bu savaşlar kitle iletişim araçları insanlara telkin ettikleri telakkiler yüzünden patlak verecek.
Ve bugün günümüz dünyasının şahit olduğu bir gerçektir. Medya krizlerin üretilmesinde, kontrol altına alınmasında anahtar rol ifa ediyor. Medya türlü yöntemlerle hedef kitlelerin kafasını hâkim sınıfın istek ve hedefleri doğrultusunda şekillendirerek yönlendiriyor.


Medyanın Vietnam Savaşındaki rolü

Vietnam Savaşı pek çok insanın zannettiği gibi dünyanın bir kenarında geçen izole bir savaş değildi. Vietnam’da, gerçekte ne olduğu ile televizyon ve gazeteler aracılığıyla ABD halkına gösterilenler arasında çok önemli farklılıklar vardı. Medyanın sansasyon etkisi ve haberleri seçiş tarzı, ABD halkının savaş algılayış biçimi üzerinde önemli etkiler yaptı.
1960'lı ve 1970'li yıllarda yaşanan Amerika ve müttefiklerinin yenilgisi ile sonuçlanan Vietnam savaşında politikacılar bu yenilgiden medyayı sorumlu tutmuştu. Batılı politikacılara göre medya o dönemde kamuoyunu etkileyerek Amerika'nın güneydoğu Asya'ya yönelik politikalarını desteklemelerini engelledi. Aslında böyle bir sonuca ulaşmanın sebebini TV yayınlarının geniş çapta mümkün olmasını sağlayan teknolojik ilerlemelerde aramak gerekir. Amerika ve müttefikleri Vietnam savaşına bulaştıkları günlerde Amerika'da hemen hemen her evde bir televizyon makinesi bulunuyordu ve yine savaşla ilgili haber hazırlamak gazeteciler için çok kolaylaşmıştı. Medyanın Vietnam Savaşına bir diğer etkisi de haber bülteni süresinin 15 dakikadan yarım saate çıkması ile Amerikan ordusunun Vietnam'da ki operasyonlarının detayını yayınlamayı mümkün hale getirmesiydi. Bu yüzden Amerika'da oturma odasında oturan ve TV kanallarını izleyen Amerikan halkı haber bültenlerinden savaşla ilgili en korkunç sahnelere şahit oluyordu. Gerçekte bu görüntülerin çok çabuk Amerika'ya ulaşması ve korkunç olması çok etkili oldu. Ayrıca halk savaşın giderlerinden haberdar olmaya başladı ve artık savaşın doğurduğu zararlara ve bedellere katlanmak istemiyordu.
Ancak Amerika'nın Vietnam savaşında yenilmesi Amerikalı askeri ve siyasi liderleri hiç mi hiç etkilemedi. Bu zümre sanki medya bu savaşı kaybetmiş gibi davranıyordu. Bundan sonra Amerika medya politikalarını gözden geçirmeye başladı ve bağımsız gazetecilerin savaş bölgelerine girmelerini engelledi.



Körfez Savaşı’nda Medya

1990 yılının Ağustos ayında Irak'ın Kuveyt'e girmesiyle birlikte ortaya çıkan gerginlik, 1991 yılının Ocak ayında başta ABD olmak üzere, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve Suriye’den oluşan ana koalisyon ortaklarının lrak'a müdahalesi ile savaşa dönüşmüş ve Körfez Savaşı olarak anılan bu savaş 1991 senesinin Mart ayında Irak'ın yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Haberlerin tarihte ilk defa Amerikan kaynaklı ve yoğun biçimde uydu bağlantılarını kullanan CNN (Cable News Network) televizyonu tarafından eş anlı olarak verildiği Körfez Savaşı medya çalışmaları alanında önemli bir yere sahiptir. Haberlerin ilk kez eş anlı (canlı) olarak iletilmesinin yanı sıra Körfez Savaşı bilgisayarlar ve akıllı bombalar (smart bombs) ile savaşılan belki de 'ilk gerçek yüksek teknoloji savaşı' olarak tarihe geçmiştir.
Koalisyon güçlerinin karşısındaki tarafın gösterilmemesi: Liebes'e göre Körfez Savaşı bir savaşın karşı taraf gösterilmeden nasıl medyada yer alabileceğinin klasik bir örneğini teşkil eder. Savaş başlamadan önceki aylarda, televizyon izleyicileri Bağdat'taki yiyecek sıkıntıları, Irak tarafından tutulan Avrupalı rehineler gibi konulan televizyondan izleyebildiIer. Ancak savaş başladığı zaman Saddam'ın kötülüğün sembolü olarak temsilinin dışında karşı taraf medyada yer almamaya başladı. Kara savaşı sırasında Irak askerlerinin çölde teslim olması ve hava akımları sırasında Irak askerlerinin sığınağının bombalanması gibi bir iki istisna olay dışında, haftalarca süren savaş boyunca yalnızca yanan petrol kuyuları ve petrole bulanmış kuşlar düşmanın eylemleri olarak medyada yer aldı.
Philip Taylor bir şekilde koalisyonun 'kontrol edilen bir enformasyon ortamı' yaratmasıyla, basitçe neyin enformasyon neyin propaganda olduğunun ayırt edilmesinin imkansızlaştığını iddia etmiştir. Taylor çalışmasında, koalisyonun birleşmiş askeri güçleri tarafından Saddam Hüseyin'in rejimine karşı verilen savaşın kendisi ve medya tarafından gösterilen savaş şeklinde iki savaşın olduğu sonucuna varmıştır.
Daha önceki savaşlarda muhabirlerin geçtikleri haberleri ve gönderdikleri görüntü kasetleriyle izleyicileri bilgilendiren medya kuruluşları tarihte ilk kez bir savaşı canlı yayın olarak evimizin içine kadar taşımış oldu. Eskiden kriz dönemlerinde kapalı kapılar ardında yapılan politikaya ait pazarlıklar, Saddam yönetiminin yarattığı ‘rehineler krizinde’ olduğu gibi televizyon ekranlarında kamuoyunun bilgisi dahilinde yapılmaya başlandı. Hatta ABD Başkanı Bush ve komutanlarının bile en son çatışmalar hakkındaki bilgileri medyaya, özellikle de CNN’e dayanarak verdikleri gözleniyordu. Dönemin Irak lideri Saddam’ın da savaşı CNN’ den takip ettiği söyleniyordu.
Bunların yanında, medyanın Körfez Savaşını temsilinde, eleştirel görüşlere yer vermeme eğilimi görülmüştür. Krizin ilk haftalarından sonra medya, savaş karşıtı hareketlere ve eleştirel uluslararası siyaset uzmanlarının görüşlerine yer vermemiştir. Görüşlerine yer verilen kişiler Orta Doğu konusunda uzman oldukları varsayılan ancak Arapların yalnızca güç kullanmaktan anlayan insanlar olduğunu, şiddetin ve gaddarlığın Arap uygarlığının bir parçası olduğunu söyleyen yorumculardan oluşmaktaydı.
Körfez Savaşı’nı izleyen yaklaşık 1400 medya mensubu haberlerini kendi ülkelerine geçmekte her türlü teknolojik olanağa da sahipti. . Savaşın başından sonuna kadar televizyon aracılığıyla canlı yayın bağlantıları yapıldı. Gazeteciler haberlerini anında modemlerle uydu aracılığıyla ve fakslarla ABD ve diğer ülkelerde mensubu oldukları yayın kuruluşuna geçtiler.


Sunulan enformasyon

Medya savaşında yeni yeni ortaya çıkan fenomenlerden biri ise aylar öncesinden Pentagon'da eğitim gören yeni bir gazeteci versiyonunun türemesiydi. Bu gazeteciler savaş başladığında askeri birliklerin eşliğinde savaş arenasına katıldı ve Pentagon'un onlar için hazırladığı 12 sayfalık talimat çerçevesinde savaştan haber ve görüntü hazırlamaya başladı. Bu gazetecilerin sayısı 500'ü aşkındı ve genellikle de BBC, CNN ve Foxnews kanallarında çalışan gazetecilerdi. Bu gazeteciler refakatçi gazeteciler olarak adlandırıldılar. Refakatçi gazetecilerden başka da bin kadar gazeteci Arabistan, Kuveyt ve Irak'ta konuşlandırıldı. Bunlar da Pentagon'un talimatına göre haber ve rapor hazırlıyordu. Aslında bu yöntem, Amerika'nın Vietnam savaşı sırasında medyanın icraatından çıkardığı dersin bir sonucuydu.

Medyadan beklenen, medyanın yapamayacağı ve yapabileceği, yapmak istediği veya istemediğinin dikkatlice  gözden geçirilerek incelenmesi ve açıklığa kavuşturulması gerekir. İzleyicilerin  medyadan beklediği tamamiye izleyicinin sosyo-külturel  ve sınıfsal kimliği  ve dolayısıyla psiko-ideolojik durumuna göre değişir. Bazı izleyiciler bilinçli veya bilinçsiz olarak “düşman” olarak gördüğü tarafın  kayıplar verdiğini  duymak ister ve bunu duyduğunda kendi takımı gol  atmış gibi büyük  bir doyuma ulaşır.  Bazıları savaş  gibi farkli ve  dramatik  bir olayın heyecanını savaş  görüntüleriyle yaşamak ister. Bazıları  “ne oluyor” merakıyla  savaş haberlerine odaklanır. Bazıları maç seyretmeyi  tercih eder.  Elbette izleyicilerin beklentilerinin hiçbir anlamı yoktur, çünkü savaşın koşullarını ve medyanın neyi ve  nasıl  haber  yapacağını kontrol edemezler. Sonunda, beklentileri ne olursa  olsun, kendilerine paketlenmiş olarak sunulan  savaş  haberi hamburgerini yer ve  hazmederler.
Medyanın savaş haberiyle ilgili ne yapabileceği ve yaptığı ancak medyanın gücüyle orantılıdır. Medyanın cepheden ve  cephe gerisinden sunacağı haberler doğal olarak medyanın profesyonel  ideolojilerine ve savaşla ilgili  olarak her medyanın  tuttuğu  tarafı  “yansız şekilde” nasıl sunduğuna bağlıdır. Fakat medya ne kadar güçlü olursa olsun, savaşla ilgili olarak egemen  taraf daima ordudur.
Dolayısıyla medya endüstrileri savaştaki orduların onlara  sağladığı olanaklar  çerçevesi içinde harekete etmek zorundadırlar. Bu çerçevenin dışına çıkan medya er geç ordu tarafından bir şekilde  cezalandırılır. Elbette en iyi ceza haber kaynağını kesmektir.

Kaynakça:
İrfan Erdoğan, Makaleler 1, Savaş ve Medya
Aslı Özkaya, Medya ve Körfez Savaşı
Nejdet Atabek, Vietnam Savaşı ve Medya
Irib World Service, Siyasi makaleler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder